Gözlerimi araladığımda, ummadığım bir tabloyla karşılaştım. Şehrin uğultusundan, insanların yargı dolu nazarlarından ırak, tabiatın kucağında, zümrüt yeşili bir alandaydık. Kuşların melodileri duyuluyor, hafif bir meltem okşuyordu, ve güneşin altın rengi ışınları yaprakların arasından süzülüyordu. “Burası benim sığınağım,” dedi o insan, “sadece soluklanmak için gelirim buraya… şimdi senin de böyle bir inziva yerine ihtiyacın var.” O an ilk kez içimde bir nebze olsun bir dinginlik belirdi. Sanki içimde sıkışan bir yumruk gevşiyordu. Yan yana, sözsüzce oturduk. Tek kelime etmedik. Ancak o sessizlik, bunca zaman duyulmamış olmanın sancısını yavaş yavaş dindirmeye başladı. Bana döndü ve “Seninle konuşmak istiyorum, ama önce sadece burada biraz duralım, olur mu?” diye sordu. O an idrak ettim ki; birinin beni anlamaya gayret etmesi, yargılamadan sadece yanımda bulunması bile ne denli kıymetliymiş.
O gün orada, doğanın kalbinde, hiçbir şey söylemeden sadece oturduk. İçimdeki kasırgalar dinmese de, en azından ilk kez biri “yanındayım” fısıldamıştı. Uzun zamandır kimse gerçekten yakınımda olmamıştı. Ne eşim, ne ailem, ne dostlarım… Sanki herkes benden bir beklenti içindeydi ama kimse ne hissettiğimi, neye gereksinim duyduğumu sormuyordu. O kişi – adını dahi anımsamakta güçlük çekiyordum zira yıllar geçmişti – derinle gözlerime baktı ve şu sözleri söyledi: “Bazen insanın yaşamında, hiç beklenmedik bir anda, hiç ummadığı biri belirir ve sadece elini tutar. Bu, kimseye zarar vermek için değildir. Bu, senin yeniden kendini hatırlaman içindir.” O kelimeler beni öyle derinden etkiledi ki, ansızın gözlerim yaşlarla doldu. Uzun zamandır ağlayamamıştım bile. İçimde biriken tüm duygular orada, o anda boşaldı. Saatlerce, tek kelime etmeden sadece gözyaşı döktüm. O ise hiç konuşmadan yanı başımda durdu. Ne sorguladı, ne de yargıladı. O gün bana kimsenin yapmadığı bir iyiliği bahşetti: beni dinledi. O günden sonra belki de hayatım hemen değişmedi. Eve döndüğümde yine eşimin ilgisizliğiyle, ailemin duyarsızlığıyla karşılaştım. Ancak bir farklılık vardı: Artık ben kendimi görmeye başlamıştım. O doğada geçen kısa zaman dilimi, bana kim olduğumu, ne kadar yorgun düştüğümü, aslında ne denli güçlü olduğumu anımsatmıştı. Artık her gün kendime küçük bir zaman dilimi ayırmaya başladım. Geceleri herkes uyuduktan sonra uyanık kalıp günlüğümün sayfalarına sığındım. Aynada kendi suretime bakıp “sen değerlisin” diye fısıldadım. Belki minik adımlardı bunlar ama bana özeldi.
O kişiyle dost kaldık. Ancak hayatımda yeni bir ilişki kurmaktan ziyade, onunla tesis ettiğim bağ aslında kendimle yeniden kurduğum bir köprüydü. Aylar sonra bir gün, eşim yine beni görmezden gelirken, ben ona artık sessiz kalmadım. Ağlamadan, bağırmadan ama içimden gelen bir kuvvetle konuştum: “Ben yıllardır seni mutlu etmek için çabaladım. Ama fark ettim ki, bunu yaparken kendimi tükettim. Artık silinmek istemiyorum. Hayatta herkesin sevgiye, saygıya, ilgiye hakkı var. Ben de buna layığım.” O şaşırdı. Çünkü beni hiç bu şekilde görmemişti. Alıştığı şey itaatkar, suskun, daima veren bir kadındı. Ama şimdi karşısında dik duran bir kadın vardı.
O an belki de ilk kez beni gerçekten fark etti. Ancak fark etse de etmese de mühim olan artık benim kendimi fark etmemdi. Zamanla eşim değişmeye çabaladı. Belki biraz geç kalmıştı, belki de hala eksikti. Ama ben artık hayatımı sadece birinin gözünde iyi görünmek için yaşamamaya kararlıydım. Kendimi sevdikçe, çevrem de buna göre şekillenmeye başladı. Ve yıllar sonra bir gün, o doğada oturduğumuz yere tek başıma tekrar gittim. Aynı ağacın gölgesine sığındım. Elime günlüğümü aldım ve şu satırları yazdım: “Bir zamanlar sadece sevilmek arzusundaydım. Şimdi ise kendimi sevmenin ne denli paha biçilmez olduğunu idrak ettim. Artık beni görmezden gelenlerden değil, beni anlayanlardan yanayım. Ama en önemlisi, ben kendimden yanayım.” Aynı ağacın altında otururken göl kıyısına doğru yürüdüm. Suya baktım… Dalgalar usulca kıyıya vuruyordu. Yüzeyde kendi yansımamı gördüm. O yansıma bir zamanlar kaybolmuş, bitkin düşmüş, sevgiyi hak etmediğini düşünen bir kadına aitti. Ancak şimdi karşımda duran kadın güçlüydü. Gözlerinde hüzün hala vardı belki, ama artık korkudan değil; yaşanmışlıklardan doğan bir bilgelikti o. Hayatımda ilk kez kendi yansımamla barışmıştım.
Zamanla çevrem değişti. İçimdeki ışığı fark eden insanlar girmeye başladı hayatıma. Eski dostlar yavaş yavaş uzaklaştı, çünkü ben artık sessiz kalan, sürekli fedakarlık yapan biri değildim. Kendi sınırlarımı çizmiştim. Bu durum herkese iyi gelmedi, ancak bana iyi geldi. Bir gün kadınlara özel bir etkinliğe davet edildim. Etkinliğin teması “Kendini Yeniden İnşa Etmek”ti. Başlangıçta gitmek istemedim. Ne anlatacağım ki, diye düşündüm. Ancak sonra içimden bir ses “Senin hikayen belki birine yol gösterir” fısıldadı. Etkinlikte mikrofona yaklaştım, ellerim titriyordu. Fakat sonra gözüm bir kadına ilişti. Gözleri tıpkı benim eski halim gibi hüzünle doluydu. İşte o an konuşmaya başladım. “Ben bir zamanlar sadece sevilmek arzusunda olan bir kadındım. Birinin ilgisi, birinin bakışı için kendimi yavaş yavaş yok ettim. Ama nihayetinde, bir sessizlikte, bir doğa köşesinde yeniden kendime rastladım. O günden beri şunu öğrendim: Kendimizi sevmeden, kimse bizi tam manasıyla sevemez. Değerimizi önce biz bilmeliyiz.” Konuşmamın ardından birçok kadın yanıma geldi. Kimisi sarıldı, kimisi gözyaşlarına boğuldu. “Benim de hikayem seninki gibi” diyenler oldu. İşte o gün, yaşadığım her şeyin boşuna olmadığını anladım. Ben sadece kendimi iyileştirmemiştim, başkalarına da umut ışığı olmuştu. O ilk beni doğaya götüren kişiyle hala ara sıra görüşüyorduk. Beni o gün yargılamadan dinleyen, o anda sadece varlığı bile yeten o insana bir gün şöyle dedim: “Sen beni kurtarmadın. Ama bana kendi kurtuluşumu hatırlattın. Asıl kahraman yine bendim. Teşekkür ederim, bana ayna olduğun için.”
Hikayenin Sonu Değil
Bu bir final değil, yeni bir başlangıcın destanıydı. Çünkü her kadın, içinde yeniden doğacak güce sahiptir. Belki düşer, belki ağlar, belki kimse onu anlamaz ama… bir gün kendi iç sesini duyar ve o sesle yeniden yeşerir. Sen de o kadınlardan birisin. Zira bu satırları okuyorsan, içinde hala bir şeyler için umut taşıyorsun. Ve bu umut, en güzel yolculukların kapısını aralar…
Kaynak : > replikler.org
Gözlerimi araladığımda, ummadığım bir tabloyla karşılaştım. Şehrin uğultusundan, insanların yargı dolu nazarlarından ırak, tabiatın kucağında, zümrüt yeşili bir alandaydık. Kuşların melodileri duyuluyor, hafif bir meltem okşuyordu, ve güneşin altın rengi ışınları yaprakların arasından süzülüyordu. “Burası benim sığınağım,” dedi o insan, “sadece soluklanmak için gelirim buraya… şimdi senin de böyle bir inziva yerine ihtiyacın var.” O an ilk kez içimde bir nebze olsun bir dinginlik belirdi. Sanki içimde sıkışan bir yumruk gevşiyordu. Yan yana, sözsüzce oturduk. Tek kelime etmedik. Ancak o sessizlik, bunca zaman duyulmamış olmanın sancısını yavaş yavaş dindirmeye başladı. Bana döndü ve “Seninle konuşmak istiyorum, ama önce sadece burada biraz duralım, olur mu?” diye sordu. O an idrak ettim ki; birinin beni anlamaya gayret etmesi, yargılamadan sadece yanımda bulunması bile ne denli kıymetliymiş.
O gün orada, doğanın kalbinde, hiçbir şey söylemeden sadece oturduk. İçimdeki kasırgalar dinmese de, en azından ilk kez biri “yanındayım” fısıldamıştı. Uzun zamandır kimse gerçekten yakınımda olmamıştı. Ne eşim, ne ailem, ne dostlarım… Sanki herkes benden bir beklenti içindeydi ama kimse ne hissettiğimi, neye gereksinim duyduğumu sormuyordu. O kişi – adını dahi anımsamakta güçlük çekiyordum zira yıllar geçmişti – derinle gözlerime baktı ve şu sözleri söyledi: “Bazen insanın yaşamında, hiç beklenmedik bir anda, hiç ummadığı biri belirir ve sadece elini tutar. Bu, kimseye zarar vermek için değildir. Bu, senin yeniden kendini hatırlaman içindir.” O kelimeler beni öyle derinden etkiledi ki, ansızın gözlerim yaşlarla doldu. Uzun zamandır ağlayamamıştım bile. İçimde biriken tüm duygular orada, o anda boşaldı. Saatlerce, tek kelime etmeden sadece gözyaşı döktüm. O ise hiç konuşmadan yanı başımda durdu. Ne sorguladı, ne de yargıladı. O gün bana kimsenin yapmadığı bir iyiliği bahşetti: beni dinledi. O günden sonra belki de hayatım hemen değişmedi. Eve döndüğümde yine eşimin ilgisizliğiyle, ailemin duyarsızlığıyla karşılaştım. Ancak bir farklılık vardı: Artık ben kendimi görmeye başlamıştım. O doğada geçen kısa zaman dilimi, bana kim olduğumu, ne kadar yorgun düştüğümü, aslında ne denli güçlü olduğumu anımsatmıştı. Artık her gün kendime küçük bir zaman dilimi ayırmaya başladım. Geceleri herkes uyuduktan sonra uyanık kalıp günlüğümün sayfalarına sığındım. Aynada kendi suretime bakıp “sen değerlisin” diye fısıldadım. Belki minik adımlardı bunlar ama bana özeldi.
O kişiyle dost kaldık. Ancak hayatımda yeni bir ilişki kurmaktan ziyade, onunla tesis ettiğim bağ aslında kendimle yeniden kurduğum bir köprüydü. Aylar sonra bir gün, eşim yine beni görmezden gelirken, ben ona artık sessiz kalmadım. Ağlamadan, bağırmadan ama içimden gelen bir kuvvetle konuştum: “Ben yıllardır seni mutlu etmek için çabaladım. Ama fark ettim ki, bunu yaparken kendimi tükettim. Artık silinmek istemiyorum. Hayatta herkesin sevgiye, saygıya, ilgiye hakkı var. Ben de buna layığım.” O şaşırdı. Çünkü beni hiç bu şekilde görmemişti. Alıştığı şey itaatkar, suskun, daima veren bir kadındı. Ama şimdi karşısında dik duran bir kadın vardı.
O an belki de ilk kez beni gerçekten fark etti. Ancak fark etse de etmese de mühim olan artık benim kendimi fark etmemdi. Zamanla eşim değişmeye çabaladı. Belki biraz geç kalmıştı, belki de hala eksikti. Ama ben artık hayatımı sadece birinin gözünde iyi görünmek için yaşamamaya kararlıydım. Kendimi sevdikçe, çevrem de buna göre şekillenmeye başladı. Ve yıllar sonra bir gün, o doğada oturduğumuz yere tek başıma tekrar gittim. Aynı ağacın gölgesine sığındım. Elime günlüğümü aldım ve şu satırları yazdım: “Bir zamanlar sadece sevilmek arzusundaydım. Şimdi ise kendimi sevmenin ne denli paha biçilmez olduğunu idrak ettim. Artık beni görmezden gelenlerden değil, beni anlayanlardan yanayım. Ama en önemlisi, ben kendimden yanayım.” Aynı ağacın altında otururken göl kıyısına doğru yürüdüm. Suya baktım… Dalgalar usulca kıyıya vuruyordu. Yüzeyde kendi yansımamı gördüm. O yansıma bir zamanlar kaybolmuş, bitkin düşmüş, sevgiyi hak etmediğini düşünen bir kadına aitti. Ancak şimdi karşımda duran kadın güçlüydü. Gözlerinde hüzün hala vardı belki, ama artık korkudan değil; yaşanmışlıklardan doğan bir bilgelikti o. Hayatımda ilk kez kendi yansımamla barışmıştım.
Zamanla çevrem değişti. İçimdeki ışığı fark eden insanlar girmeye başladı hayatıma. Eski dostlar yavaş yavaş uzaklaştı, çünkü ben artık sessiz kalan, sürekli fedakarlık yapan biri değildim. Kendi sınırlarımı çizmiştim. Bu durum herkese iyi gelmedi, ancak bana iyi geldi. Bir gün kadınlara özel bir etkinliğe davet edildim. Etkinliğin teması “Kendini Yeniden İnşa Etmek”ti. Başlangıçta gitmek istemedim. Ne anlatacağım ki, diye düşündüm. Ancak sonra içimden bir ses “Senin hikayen belki birine yol gösterir” fısıldadı. Etkinlikte mikrofona yaklaştım, ellerim titriyordu. Fakat sonra gözüm bir kadına ilişti. Gözleri tıpkı benim eski halim gibi hüzünle doluydu. İşte o an konuşmaya başladım. “Ben bir zamanlar sadece sevilmek arzusunda olan bir kadındım. Birinin ilgisi, birinin bakışı için kendimi yavaş yavaş yok ettim. Ama nihayetinde, bir sessizlikte, bir doğa köşesinde yeniden kendime rastladım. O günden beri şunu öğrendim: Kendimizi sevmeden, kimse bizi tam manasıyla sevemez. Değerimizi önce biz bilmeliyiz.” Konuşmamın ardından birçok kadın yanıma geldi. Kimisi sarıldı, kimisi gözyaşlarına boğuldu. “Benim de hikayem seninki gibi” diyenler oldu. İşte o gün, yaşadığım her şeyin boşuna olmadığını anladım. Ben sadece kendimi iyileştirmemiştim, başkalarına da umut ışığı olmuştu. O ilk beni doğaya götüren kişiyle hala ara sıra görüşüyorduk. Beni o gün yargılamadan dinleyen, o anda sadece varlığı bile yeten o insana bir gün şöyle dedim: “Sen beni kurtarmadın. Ama bana kendi kurtuluşumu hatırlattın. Asıl kahraman yine bendim. Teşekkür ederim, bana ayna olduğun için.”
Hikayenin Sonu Değil
Bu bir final değil, yeni bir başlangıcın destanıydı. Çünkü her kadın, içinde yeniden doğacak güce sahiptir. Belki düşer, belki ağlar, belki kimse onu anlamaz ama… bir gün kendi iç sesini duyar ve o sesle yeniden yeşerir. Sen de o kadınlardan birisin. Zira bu satırları okuyorsan, içinde hala bir şeyler için umut taşıyorsun. Ve bu umut, en güzel yolculukların kapısını aralar…
Kaynak : > replikler.org