Son Dakika Haberleri

Tüm ailem hep karşıydı

Babamın telefonunu elime aldım, mesajlar açıktı. Kalbim hızla çarpıyordu, nefesim daralmıştı. En son gelen mesaj eşimdendi: “Anneye hediye almak istiyorum. Bedenini öğrenmem lazım. Lütfen yardım et.” Bir an nefesimi tuttum. Eşimin söyledikleri doğruydu, ama neden bu kadar endişeliydi? Neden bana doğruyu söylerken yüzü kızarmıştı? İçimdeki şüphe büyüyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışarak telefonu yerine bıraktım. Ailemden kısa bir sohbetle ayrıldım, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Eve dönerken düşünceler kafamda dönüp duruyordu: “Eşim gerçekten dürüst müydü, yoksa bir şeyleri mi saklıyordu? Babamla olan bu mesajlaşma neden bu kadar gizemli hale gelmişti?” Eve vardığımda, eşim hâlâ kanepede oturuyordu. İçeri girdim ve ona doğru baktım. Gözlerindeki gerginliği gördüm. Onunla konuşmam gerektiğini anladım ama nasıl başlayacağımı bilemiyordum. “Telefonu sana geri verdim, ama aklımdaki sorular hâlâ duruyor,” diye düşündüm içimden. Eşim biraz rahatlayınca öyle kapandı gitti konu.. Ama şunu anladım ki Eşler arasında en ufak bir Güven Problemi olmaması gerekli.. Olsa bile onu derhal çözmelisiniz..
Babamın telefonunu elime aldım, mesajlar açıktı. Kalbim hızla çarpıyordu, nefesim daralmıştı. En son gelen mesaj eşimdendi: “Anneye hediye almak istiyorum. Bedenini öğrenmem lazım. Lütfen yardım et.” Bir an nefesimi tuttum. Eşimin söyledikleri doğruydu, ama neden bu kadar endişeliydi? Neden bana doğruyu söylerken yüzü kızarmıştı? İçimdeki şüphe büyüyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışarak telefonu yerine bıraktım. Ailemden kısa bir sohbetle ayrıldım, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Eve dönerken düşünceler kafamda dönüp duruyordu: “Eşim gerçekten dürüst müydü, yoksa bir şeyleri mi saklıyordu? Babamla olan bu mesajlaşma neden bu kadar gizemli hale gelmişti?” Eve vardığımda, eşim hâlâ kanepede oturuyordu. İçeri girdim ve ona doğru baktım. Gözlerindeki gerginliği gördüm. Onunla konuşmam gerektiğini anladım ama nasıl başlayacağımı bilemiyordum. “Telefonu sana geri verdim, ama aklımdaki sorular hâlâ duruyor,” diye düşündüm içimden. Eşim biraz rahatlayınca öyle kapandı gitti konu.. Ama şunu anladım ki Eşler arasında en ufak bir Güven Problemi olmaması gerekli.. Olsa bile onu derhal çözmelisiniz..

HİKAYE 2

“Sessiz Çığlıklar”

Ayşe, güneşli bir sabah İstanbul’un en eski semtlerinden birindeki dar sokaklarda, ellerinde birkaç torbayla evine doğru yürüyordu. Sokaktaki çocukların neşeli çığlıkları, pencereden yayılan televizyon sesleri, yaşlı bir adamın bağırarak sattığı simitlerin kokusu… Hayat her zamanki gibi akıyordu. Ancak Ayşe için bu sesler, boş bir uğultudan ibaretti.

Yirmi sekiz yaşındaydı, ama kendini altmış sekizinde gibi hissediyordu. Yorgun, bitkin, amaçsız. Günler birbirinin aynıydı; sabah kalk, işe git, akşam dön, bir şeyler ye ve uyumaya çalış. Bu döngüde, içindeki sessizlik onu her geçen gün biraz daha içine çekiyordu. Küçük bir muhasebe firmasında çalışıyordu. İş arkadaşlarıyla zorunlu birkaç kelime dışında konuşmaz, öğle aralarında çoğu zaman masasında kalıp gelen e-postaları yanıtlardı. İnsanlardan kaçıyordu. Hayatı boyunca bu böyle değildi elbette; ama son beş yılda, özellikle annesinin ani ölümünden sonra, kendini bir boşluğun içinde bulmuştu. Babasını çocukken kaybetmişti, annesi onun tek dayanağıydı.
Annesinin ölümünden sonra, evin her köşesi sessizlikle dolmuştu. Duvarlar bile onu hatırlatıyordu. Ayşe, evin bir köşesine oturup saatlerce hiçbir şey yapmadan duruyordu. Kitaplar eskisi gibi teselli olmuyordu. Filmler anlamsız geliyordu. Hayat, bir sahneden ibaretti ve o, figüran bile değildi sanki.

Bir gün, işe gitmek için sabah evden çıktığında, apartman kapısının önünde yaşlı bir kadınla karşılaştı. Kadın yere oturmuş, elleriyle başını tutmuştu. Ayşe bir an duraksadı, sonra kadına yaklaştı. “İyi misiniz?” diye sordu. Kadın, gözlerini kaldırıp ona baktı. Gözlerinde hem yılların yorgunluğu hem de garip bir huzur vardı.

“İyi değilim evladım,” dedi kadın, “Ama zaten kim iyi ki?”

Bu söz, Ayşe’yi derinden sarstı. Kadın haklıydı. Herkesin bir yarası vardı, herkes bir şekilde ayakta durmaya çalışıyordu. Ayşe, kadına yardım etti, onu yakındaki bir banka oturttu ve biraz su verdi. Kadın, “Hayat böyle evladım,” dedi. “Her şey üst üste gelir, her şey biter. Ama sen yine de yürümeye devam edersin.”

Bu basit cümleler, Ayşe’nin zihninde yankılanıp durdu. O günden sonra küçük adımlarla değişmeye başladı. Haftada bir gün kendine izin verdi ve sahile gidip sadece dalgaları izledi. Bir akşam işten dönerken sahafın vitrininde gördüğü bir şiir kitabını aldı. Uzun zamandır ilk kez kendine bir hediye vermiş gibi hissetti.

Ayşe, mutsuzluğunu bir anda bırakmadı elbette. Ama artık mutsuzluğunun sadece bir parçası olduğunu anlamıştı, tamamı değil. Hayat hala zor ve karışıktı. Ama o, sessiz çığlıklarının içinde yeni bir ses bulmuştu: umut.

Ve bu ses, onu karanlıktan çekip çıkaracak ilk adım olabilirdi.

Bu hikayede, küçük bir umut kıvılcımının bile bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini vurgulamak istedim. Beğendiğin ya da değiştirmek istediğin bir nokta varsa söyleyebilirsin.
Kaynak : macoyun.com

Sonra ki Sayfa !!!

Okumaya devam etmek için yukarıda ki görsele t'klay'n ve ilerleyiniz >>>
HABER HAKKINDA GÖRÜŞ BELİRT
YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.

Tüm ailem hep karşıydı

Babamın telefonunu elime aldım, mesajlar açıktı. Kalbim hızla çarpıyordu, nefesim daralmıştı. En son gelen mesaj eşimdendi: “Anneye hediye almak istiyorum. Bedenini öğrenmem lazım. Lütfen yardım et.” Bir an nefesimi tuttum. Eşimin söyledikleri doğruydu, ama neden bu kadar endişeliydi? Neden bana doğruyu söylerken yüzü kızarmıştı? İçimdeki şüphe büyüyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışarak telefonu yerine bıraktım. Ailemden kısa bir sohbetle ayrıldım, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Eve dönerken düşünceler kafamda dönüp duruyordu: “Eşim gerçekten dürüst müydü, yoksa bir şeyleri mi saklıyordu? Babamla olan bu mesajlaşma neden bu kadar gizemli hale gelmişti?” Eve vardığımda, eşim hâlâ kanepede oturuyordu. İçeri girdim ve ona doğru baktım. Gözlerindeki gerginliği gördüm. Onunla konuşmam gerektiğini anladım ama nasıl başlayacağımı bilemiyordum. “Telefonu sana geri verdim, ama aklımdaki sorular hâlâ duruyor,” diye düşündüm içimden. Eşim biraz rahatlayınca öyle kapandı gitti konu.. Ama şunu anladım ki Eşler arasında en ufak bir Güven Problemi olmaması gerekli.. Olsa bile onu derhal çözmelisiniz..
Babamın telefonunu elime aldım, mesajlar açıktı. Kalbim hızla çarpıyordu, nefesim daralmıştı. En son gelen mesaj eşimdendi: “Anneye hediye almak istiyorum. Bedenini öğrenmem lazım. Lütfen yardım et.” Bir an nefesimi tuttum. Eşimin söyledikleri doğruydu, ama neden bu kadar endişeliydi? Neden bana doğruyu söylerken yüzü kızarmıştı? İçimdeki şüphe büyüyordu. Kendimi kontrol etmeye çalışarak telefonu yerine bıraktım. Ailemden kısa bir sohbetle ayrıldım, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Eve dönerken düşünceler kafamda dönüp duruyordu: “Eşim gerçekten dürüst müydü, yoksa bir şeyleri mi saklıyordu? Babamla olan bu mesajlaşma neden bu kadar gizemli hale gelmişti?” Eve vardığımda, eşim hâlâ kanepede oturuyordu. İçeri girdim ve ona doğru baktım. Gözlerindeki gerginliği gördüm. Onunla konuşmam gerektiğini anladım ama nasıl başlayacağımı bilemiyordum. “Telefonu sana geri verdim, ama aklımdaki sorular hâlâ duruyor,” diye düşündüm içimden. Eşim biraz rahatlayınca öyle kapandı gitti konu.. Ama şunu anladım ki Eşler arasında en ufak bir Güven Problemi olmaması gerekli.. Olsa bile onu derhal çözmelisiniz..

HİKAYE 2

“Sessiz Çığlıklar”

Ayşe, güneşli bir sabah İstanbul’un en eski semtlerinden birindeki dar sokaklarda, ellerinde birkaç torbayla evine doğru yürüyordu. Sokaktaki çocukların neşeli çığlıkları, pencereden yayılan televizyon sesleri, yaşlı bir adamın bağırarak sattığı simitlerin kokusu… Hayat her zamanki gibi akıyordu. Ancak Ayşe için bu sesler, boş bir uğultudan ibaretti.

Yirmi sekiz yaşındaydı, ama kendini altmış sekizinde gibi hissediyordu. Yorgun, bitkin, amaçsız. Günler birbirinin aynıydı; sabah kalk, işe git, akşam dön, bir şeyler ye ve uyumaya çalış. Bu döngüde, içindeki sessizlik onu her geçen gün biraz daha içine çekiyordu. Küçük bir muhasebe firmasında çalışıyordu. İş arkadaşlarıyla zorunlu birkaç kelime dışında konuşmaz, öğle aralarında çoğu zaman masasında kalıp gelen e-postaları yanıtlardı. İnsanlardan kaçıyordu. Hayatı boyunca bu böyle değildi elbette; ama son beş yılda, özellikle annesinin ani ölümünden sonra, kendini bir boşluğun içinde bulmuştu. Babasını çocukken kaybetmişti, annesi onun tek dayanağıydı.
Annesinin ölümünden sonra, evin her köşesi sessizlikle dolmuştu. Duvarlar bile onu hatırlatıyordu. Ayşe, evin bir köşesine oturup saatlerce hiçbir şey yapmadan duruyordu. Kitaplar eskisi gibi teselli olmuyordu. Filmler anlamsız geliyordu. Hayat, bir sahneden ibaretti ve o, figüran bile değildi sanki.

Bir gün, işe gitmek için sabah evden çıktığında, apartman kapısının önünde yaşlı bir kadınla karşılaştı. Kadın yere oturmuş, elleriyle başını tutmuştu. Ayşe bir an duraksadı, sonra kadına yaklaştı. “İyi misiniz?” diye sordu. Kadın, gözlerini kaldırıp ona baktı. Gözlerinde hem yılların yorgunluğu hem de garip bir huzur vardı.

“İyi değilim evladım,” dedi kadın, “Ama zaten kim iyi ki?”

Bu söz, Ayşe’yi derinden sarstı. Kadın haklıydı. Herkesin bir yarası vardı, herkes bir şekilde ayakta durmaya çalışıyordu. Ayşe, kadına yardım etti, onu yakındaki bir banka oturttu ve biraz su verdi. Kadın, “Hayat böyle evladım,” dedi. “Her şey üst üste gelir, her şey biter. Ama sen yine de yürümeye devam edersin.”

Bu basit cümleler, Ayşe’nin zihninde yankılanıp durdu. O günden sonra küçük adımlarla değişmeye başladı. Haftada bir gün kendine izin verdi ve sahile gidip sadece dalgaları izledi. Bir akşam işten dönerken sahafın vitrininde gördüğü bir şiir kitabını aldı. Uzun zamandır ilk kez kendine bir hediye vermiş gibi hissetti.

Ayşe, mutsuzluğunu bir anda bırakmadı elbette. Ama artık mutsuzluğunun sadece bir parçası olduğunu anlamıştı, tamamı değil. Hayat hala zor ve karışıktı. Ama o, sessiz çığlıklarının içinde yeni bir ses bulmuştu: umut.

Ve bu ses, onu karanlıktan çekip çıkaracak ilk adım olabilirdi.

Bu hikayede, küçük bir umut kıvılcımının bile bir insanın hayatını nasıl değiştirebileceğini vurgulamak istedim. Beğendiğin ya da değiştirmek istediğin bir nokta varsa söyleyebilirsin.
Kaynak : macoyun.com

POPÜLER FOTO GALERİLER
SON DAKİKA HABERLERİ
SON DAKİKA